HONDURAS

Honduras'ın programa dahil olduğunu duyduğumda ilk tepkim ''Honduras mı, nasıl yani?'' demek olmuştu.
Kızımın Amerika'da tanıştığı Nikaragua'lı arkadaşının anlattıkları aklıma gelmişti; Nigaragua, başa çıkamadığı azılı suçluları Honduras'a gönderiyor ve burası öyle bir ülke ki dünyada en fazla cinayet burada işleniyor!
Guatemala City'den Honduras'a doğru yol alırken bunları düşünüyordum. Bu ülke ile ilgili okuduğum ve duyduğum şeyler taraflı ve abartılı olabilir miydi? Tamam, eşim ve bana bu tür durumlar dokunmazdı ama çocuklarımın burada ne işi var diye hayıflandım. Kızlarım Honduras yerine Venedik'te bir gondolun içinde geziyor ya da Disneyland'da eğleniyor olabilirlerdi. Ama öyle olmayınca, şekilde görüldüğü gibi evlatlara Honduras sınır kapısında fotoğraf çektirmek düştü:)

Neyse, evhamı bir tarafa bırakıp işin seyahat kısmına döneyim.
Blog'umun Guatemala bölümünü okuyanlar bilir; Guatemala City'den sonra Honduras'a geçtiğimizden bahsetmiştim. İşte oradan devam ediyorum.
O gün, Guatemala City'de gereğinden fazla oyalandık. Geçtiğimiz yollar bozuk ve dar olunca ancak o günün akşamına doğru Honduras sınır kapısına ulaşabildik. İşlemler çok hızlı bitti ve ülkeye girişimiz kolay oldu.
Sonra, Honduras'a geliş sebebimiz olan Copan kentine doğru yola koyulduk.
Yol boyunca, tropik ormanın içine yerleşmiş köylerden geçtik. Bir ara, otobüs farlarının aydınlattığı ağaçların altında eli silahlı insanların bulunduğunu fark ettim. Bu silahlı kişiler bana, bir saldırgandan çok köylerini ya da evlerini koruyan insanlarmış gibi geldi. Sanki nöbet tutuyorlardı. Demek ki bu ülkeyle ilgili duyduğum şeyler pek de abartı değilmiş, dedim.
Allah'tan Copan, sınıra uzak bir kent değildi. Sonunda Copan'a ulaştık.

Otelin bulunduğu bölgeye havaleli taşıtlar giremiyormuş, böyle olunca otobüsten inip otele kadar yürümek zorunda kaldık. Bu kısa yürüyüş mesafesinden anladığım bir şey vardı ki, ilginç bir yere gelmiştik. Buranın Meksika'dan da, Guatemala'dan da farklı bir ülke olduğu kesindi.
Otele giden yol boyunca insanların evlerinin önünde; sokaklarda oturup sohbet etmeleri, çekirdek çıtlamaları, müzik aletleri çalıp dans etmeleri belki çocukluğumuzun sıcak gecelerinde mahalle aralarında tanık olduğumuz, ama şimdilerde tamamen unuttuğumuz bize yabancı görüntülerdi.
O akşam görmüş olduğum ortam öylesine sıcak öylesine samimiydi ki, neredeyse ''bir sandalye de bana atın sohbete geliyorum,'' diyecektim. Zaten bu sahneleri gördükten sonra kötü adamları da unuttum gitti:)

O gece Copan'da ''Otel Marina''da kaldık. Temiz, güzel bir yerdi. Havuz başında aldığımız akşam yemeği yorgunluğumuzu biraz olsun unutturdu.
Sabah horozların sesine uyandım. Arkasından diğer hayvan sesleri sıraya girdi. Sanki bir köyde uyanıyordum. Hoşuma gitmedi değil, özlemişim bu sesleri.

Copan kentine iki, üç kilometre mesafede bulunan Copan harabelerine doğru yol alırken; ormanın içinde, ağaçların arasında bir görünüp kaybolan lüks haciendalar gözüme iliştiğinde -tabii sadece benim değil, birlikte olduğumuz diğer arkadaşlar da bu ihtişamlı evleri görünce- sohbet, Honduras'taki sosyal ve ekonomik eşitsizliğe kadar gitti.
Bu konu ile ilgili yerel rehberin anlattıklarını aynen buraya aktarıyorum.
''Ülkemizde, %40'ları bulan işsizlikle boğuşan bir kesim var. Nüfusumuzun yarısını gençler oluşturuyor. Bu durum işsizliği daha bir içinden çıkılmaz hale sokuyor. En büyük tehlike bu işsiz gençlerin sokak çetelerine katılması. Her geçen gün sayıca güçlenen bu sokak çetelerinin işledikleri acımasız cinayetler, insan kaçakçılığı, haraç alma, gasp, tecavüz, uyuşturucu gibi suçlar gündemi sürekli meşgul ediyor. Polis de bunlarla başa çıkamıyor çünkü çoğu polis bu çetelerle işbirliği içinde!''

Şimdi bu ülkenin karanlık yüzünü bir tarafa bırakıyorum, sırada rengarenk kuşlar var.
Mayaların antik kenti Copan harabelerine geldiğimizde girişteki bir ağacın dalında gördüm onları. Aman Tanrım! Bu sahneyi kaçırmamalıyım, dedim. Sağdan, soldan, yakından, uzaktan derken onlarca fotoğraflarını çektim. Bir yandan da kuşları ürkütmemeye çalışıyorum, bir ürkerlerse bir daha onları ara da bulasın!
Neyse, onlarca fotoğraftan sonra yakaladığım bu karelerin sevinciyle ilerlerken ne göreyim? Meğer bu kuşlar her yerdeymiş; bir sonraki ağaçta, bir diğerinde hatta ormanda yürürken bile önümde arkamda...
Cahillik işte, nereden bileceğim bu kuşların Honduras'ın simgesi olan Macaw kuşu olduğunu ve her yerde olduklarını...

Bu güzel kuşlardan sonra asıl konumuz olan Mayalara geliyorum. Meksika ve Guatemala'da anlattığım Mayaların bir tekrarını yapmak değil amacım. Mayalarla ilgili daha önce anlatmadığım bir kaç ayrıntıya gireceğim, o kadar.
Mayalar, tarihte, şehirlerini günümüzdeki beş ülkeye kurmuşlar. Bunlar; Meksika, Guatemala, Belize, Honduras ve El Salvador...
İçinde bulunduğumuz Copan harabeleri ise Maya uygarlığının en önemli şehir devletlerinden biri ve ben burayı gördüğüm için çok şanslı olduğumu düşünüyorum.

Copan, 1980 yılında UNESCO tarafından Dünya Mirası Listesi'ne alınmış, Maya Uygarlığı'nın Klasik döneminin en önemli başkentlerinden biri... En parlak dönemini MS 5. ve 9. yüzyıllar arasında yaşamış. Ancak yapılan kazılarda görülmüş ki, buradaki yaşam milattan çok daha önceki yıllara dayanıyor.

Birçok kaynak, buradaki şehir devletinin MS 9. yüzyıldan sonra esrarengiz bir biçimde sona erdiğini söylüyor. Ben de bu topraklara gelmeden önce Mayaların gizemli bir biçimde yok olduklarını düşünürdüm. Buraları gezdikten sonra aslında ortada esrarengiz bir durumun olmadığını anladım.
Sebep basitti; nüfus artışına verimli toprakların cevap verememesi, Mayaların yiyecek bulmak için başka bölgelere göç etmeleri.
Daha sonra İspanyolların bu topraklara gelişiyle alışık olmadıkları virüs ve bakterilerle karşılaşan Mayaların öldürücü hastalıklardan kurtulamamaları. Tabii ki bu arada İspanyol istilacıların yaptığı kıyımı da göz önüne alırsak sonuç olarak azalan bir Maya nüfusu...

Antik kentin büyük bir alana yayıldığı söyleniyor. Ancak diğer Maya kentlerinde olduğu gibi bu kentin de çok küçük bir bölümü açığa çıkarılmış. Söylenen o ki, ''tüm kent ortaya çıkarılsa bile yine de Mayalarla ilgili gerçeği tam olarak  öğrenemeyeceğiz. Çünkü Mayalar yeni yapılarını eskilerin üzerine inşa ediyorlardı. Ortaya çıkarılan yapılar ise hep son zamanlarda yapılmış olanlardı. İlk yapılara bir şekilde ulaşılabilirse hepimizi hayrete düşüren çok daha ileri bir medeniyetle karşılaşabiliriz.''

Gezip gördüğümüz Maya kentlerinin her biri, kendine has yapılara sahipti. Bu antik kente ait en özgün yapılardan biri de yukarıda fotoğrafı olan bu taş basamaklardı.
Kazı çalışmaları sırasında basamakları oluşturan -her birinin üzerinde Maya glifleri bulunan- taş bloglar dağınık bir halde ortaya çıkarılmış. Eğer Maya yazısı tam olarak çözülebilmiş olsaydı basamak taşları üzerilerindeki yazıya göre dizilecek, bize de Maya Uygarlığı ile ilgili birçok ipucu verecekti.
Ancak böyle olmamış, yazı çözülemeyince taşlar mecburen gelişigüzel yerleştirilmiş.


















Bu kente ait bir diğer ayrıntı da her kralın bir dikilitaşının olmasıydı. Bu dikilitaşlardaki taş işçiliği ise insanı hayrete düşürecek kadar zarifti.
Bu kentin diğer Maya kentlerine göre çok daha sanatsal olduğunu söylersem yanlış yapmış olmam.
Ayrıca birçok kaynak bu şehrin matematik ve astronomi dalında da diğer Maya kentlerine göre daha ileri seviyede olduğunu yazıyor.
Astronomi deyince aklıma geldi; geçen sene Maya takvimine göre dünyanın sonu geliyor diye az yaygara koparılmamıştı. ''O durum neydi?'' diye burada sorduk. Bunun üzerine Mayaların takvim sistemini uzun uzun açıkladılar. Ben şimdi o konuya girmeyeceğim, uzun sürer.
Sonuç olarak denen şu ki; Mayalar o tarihten sonra yeni bir dünya oluşumunun başladığını söylemek istemişler ama modern dünya onların bu dediğini yanlış yorumlamış!
Bence bu konuda kimsenin net bir bilgisi yok. Her şey olup bittikten sonra konuşması kolaymış gibime geliyor.

Antik kent gezisi bittikten sonra müze gezisindeydi sıra.
Müzenin giriş kapısı, orijinal ''Rosalila'' adı verilen anıtın bir kopyasıydı. Tabii orijinal parçalarda bu renkleri görmek mümkün değil!
Müze çok iyi hazırlanmıştı ancak burada sergilenen eserlerden bahsetmeye kalkarsam işin içinden çıkamam. Gezi blogu da işlevini yitirir. O yüzden Mayaların günlük hayatlarına ilişkin biraz daha bilgi verip Maya konusunu kapatıyorum.

Daha önce, kakao meyvesinden çikolata elde eden ilk uygarlığın Mayalar olduğundan Guatemala bölümünde bahsetmiştim. Kakao onlar için o kadar değerliymiş ki, uzun bir zaman Mayalar arasındaki ticarette para yerine geçmiş.
2002 yılında Teksas Üniversitesi arkeologları Maya şehirlerinde buldukları kapları incelemişler. İnceledikleri kaplar ibrik gibi sıvının aktığı bir uca sahipmiş. Numuneler bu uçlardan alınmış ve kimyasal analize gönderilmiş. Sonuçta numunelerin çikolata olduğu anlaşılmış. Belirtmek isterim ki, numune alınan kaplar da MÖ 500'lü yıllara ait. Bence çok heyecan verici.
Yine yapılan araştırmalarda Mayaların başlıca besininin mısır olduğu görülmüş.
Mayalar, mısırın yanında fasulye, kabak, kırmızı biber ve avokado gibi diğer bitkilere de yer vermişler.
Yukarıdaki fotoğraf, Copan'da gittiğimiz yerel bir restoranda çekildi. Patates cipslerinin üzerine siyah fasulye ve acı biberden yapılmış bir sos dökülmüştü ve o gün avokadolu bir salata yemiştik.
Anlaşılan aradan yüzlerce yıl geçmesine rağmen Mayaların yedikleri pek değişmemiş.

Biraz da Mayaların güzellik anlayışından bahsedeyim.
Başın yumurta gibi uzun ve yanlardan basık olması onlar için bir güzellik kriteriymiş. Bu yüzden çocuk doğar doğmaz kafatası, başın iki yanına konan ahşap levhalarla sıkıştırılırmış (Sağdaki fotoğraf)
Bir diğer güzellik kriteri de soldaki fotoğrafta görüldüğü gibi gözlerin şaşı olmasıymış.

Antik kent ziyaretinden sonra tekrar Copan'a dönüyoruz. Sırada günümüz Mayaları var.
Honduras halkının %90'ı Maya soyundan geliyor. Meksika ve Guatemala'daki yerliler azınlık ve ezik muamelesi görürken buradaki halk Maya soyundan gelmekle övünüyor.
Erkekler genelde geniş kenarlı kovboy şapkası takıyor. Kimisi film stüdyolarından çıkmış gibi belinde tabancasıyla ata binip şehirde dolaşıyor.

Alışverişte USD geçiyor. Ülkenin para birimi lempira (HNL). 1 USD yaklaşık 20 lempira yapıyor.
Lempira; ismini 1520'lerde İspanyollara karşı savaşan bir Maya yerlisinden almış. Dediğim gibi Honduraslılar Maya kimlikleriyle gurur duyuyorlar.

Dondurmam gaymak:) Buralarda hava nemli ve çok sıcak.

Diğer Latin Amerika şehirlerinde olduğu gibi Copan'ın da kare şeklinde bir meydanı var. Meydanın bir köşesinde de katedral... Katedrale hiç girmedik çünkü meydanda büyük bir hareketlilik vardı onları seyre daldık. Meydanın bu kadar hareketli olmasının sebebi yakında yapılacak olan seçimlerden kaynaklanıyormuş.
O gün iki rakip parti; sloganlar, bayraklar ve danslar eşliğinde seçmen kazanmaya çalışıyordu.
''İşte geri kalmışlık böyle bir şey,''dedim. Sen ''sözde demokrasi'' için yırtın, başkası senin kaderini çoktan çizmiş olsun. Bunu şimdi niye mi söyledim. Açıklayayım...

''Muz Cumhuriyeti'' deyimini nereyse bilmeyen yoktur. Ancak bu deyimin ilk olarak kullanıldığı ülke; Honduras.
Şimdi Honduras'a neden muz cumhuriyeti dediklerine bakalım.
''United Fruit Company'' ve ''Standart Fruit Company'' isimleri birçoğumuz için bir anlam ifade etmez ama ''Chiquita'' ve ''Dole'' dersem hepiniz bunların muz üretim firmaları olduğunu bilirsiniz. İşte 19. yüzyılın sonlarında özellikle ''Chiquita'' şirketi muz işinin karlı olduğunu görüp bu ülkeden geniş topraklar satın almış ve muz üretimine başlamış. Sonuç olarak Honduras'ın en büyük ihraç kalemi muz olunca muz şirketleri de ülke yönetiminde söz sahibi olmaya başlamışlar.
Karını ve piyasadaki gücünü korumak isteyen bu şirketler CIA'nin de yardımıyla yönetime kimi istiyorlarsa onu getirmişler.
İşte o gün böyle bir ülkenin seçim propagandasını izledik. Halk, hala büyük bir heyecanla seçim oyununa katılıyordu.

Sonuç olarak; Mayaların izini sürmek için bu ülkeye kadar geldik. Biraz ''geçiyorduk uğradık'' oldu ama en azından havasını kokladık. Kısa süreli de olsa, atalarının topraklarında yaşayan bu insanlarla birlikte olmak güzeldi.